AMASYA GENELGESİ, MİLLİ EGEMENLİK VE LAİKLİK
"Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" diyen Amasya Genelgesi'nin 105. yıldönümünde bu genelgenin anlamı ile sonrasına yansıyan sonuçları hakkında hatırlatma ve uyarılarda bulunmak zorunluluğumuz vardır.
Milli egemenlik kavramına ilk olarak Amasya Genelgesi'nde yer verilmiş daha sonra 1921 Anayasası'nda, "egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin olduğu" kanunlaştırılmıştır. Halen bu hüküm anayasada değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükümler arasındadır.
Geniş manada din ve devlet işlerinin ayrılması ile din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olarak tarif edilen laikliğin ana öğesi ise egemenliğin millete ait olmasıdır. Yani egemenlik ve hukuk yaratmanın kaynağı anayasamıza göre millettir.
Bireyleri yurttaş olmaya taşıyan laiklik, duygu ve düşüncede, yönetim ve yaşamda, bilimsel yöntem ve akılcı yaklaşımları öngören bir dünya ve siyaset görüşü ile yaşam biçimini esas alır. Laik sistemde, devlet yönetimi, siyasal, toplumsal, hukuksal, ekonomik tüm alanlar, bilimsel bulgularla, çağdaş uygarlığın verilerine ve gereksinmelerine göre düzenlenir ve uygulanır.
Demokrasinin de olmazsa olmaz koşulu olan laiklik sayesinde kişisel veya siyasal çıkarları için dini sömürenlere, eylem ve girişimlere karşı da tüm toplumu korumakta, kamusal yaşam ve devlet düzeninde, çağdaş akla, bilime, insan haklarına dayalı ilkelerin egemen olması sağlanmaktadır.
Tüm bunlara rağmen ülkemizde son yıllarda artan bir biçimde, eğitimden siyasete, ekonomiden kadın haklarına kadar yaşamın her alanı için din referansları kullanılmakta. Anayasamızda yer alan laiklik ilkesi eylemli olarak ihlal edilmektedir. Tüm bu kaygı verici talep, eylem ve işlemleri sık sık görmekte hatta ekonomi dahil birçok düzlemde bunun kötücül sonuçlarını hep beraber yaşamaktayız.
Geçtiğimiz günlerde topluma açıklanan "milli eğitim maarif modeli" denen Anayasaya tamamen aykırı uygulama ve Diamond Tema adlı YouTuber'ın şeriat karşıtı görüşleri sebebiyle hakkında soruşturma açılması ve Adalet Bakanı'nın da demokratik, laik hukuk devletinin bir bakanı olduğunu unutarak doğrudan ihsası rey içeren açıklamasında olduğu gibi onlarca vahim örnekle karşılaşmaktayız.
Laiklik, inanan inanmayan diye inanç ayrımcılığı yapmayan kanun önünde eşit insan ilkesi üzerine bina edilmiş çağdaş demokratik toplumların en önemli ilkesidir.
Buna rağmen söz konusu YouTube yayınında Anayasamıza aykırı şeriat devletini savunan kişiye sınırsız bir ifade özgürlüğü tanıyıp şeriat devleti ve hukukuna karşı çıkarak Anayasadaki laiklik ilkesinin savunan kişiye suç izafe etmek kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.
Sonuç olarak tüm bu örneklerden de görüleceği üzere; anlam ve kavram kargaşası yaratarak şeriat hukuku, hilafet gibi kavram ve kurumlar Anayasamıza ve yasalarımıza aykırı değilmiş gibi hareket edilerek ve bu hareketler bazen yürütme eliyle bazen de yargı araçsallaştırılarak demokratik toplum düzeni gizli veya açıkça tahrip edilmekte ve toplum da susmaya zorlanmaktadır.
Toplumdaki farklılıklardan kaynaklanan karşıtlık ve çatışmaları önleyen, barış ve hoşgörü ortamında yaşama olanağını tanıyan, toplumsal sorunlara, adaletli, eşitlikçi, akılcı ve sağduyulu çözümler üretilmesini, düşüncenin başka düşünce ve inançlarla sınırlanamayacak biçimde özgürleşmesini sağlayan, hukuk devletinin, demokrasinin kilit taşı, tüm anayasal özgürlüklerin ve egemenliğin millette olmasının da teminatı olan laiklik ilkesini zedeleyen yaklaşımlardan vazgeçilmesini, tüm devlet erklerinin, siyasal, sosyal kurumlarımızın laiklik ilkesine daha çok sahip çıkmasını taleple;
Bursa Barosu olarak bu ilkeyi her platformda savunacağımızı tekrar ediyor, milli egemenlik kavramına ilk olarak yer veren Amasya Genelgesi'nin 105. yılını kutluyoruz.
Bursa Barosu Başkanlığı