17 ŞUBAT 1926, TÜRK MEDENİ KANUNU'NUN KABUL EDİLMESİNİN 97. YILI
BASIN AÇIKLAMASI
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gerçekleştirdiği köklü değişiklikler içerisinde en önemlilerinden biri şüphesiz Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilmesidir. Bugün Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilmesinin 97. yılını kutluyoruz. Medeni Kanunun kabulü, hukuk devriminin temel taşlarından ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün muasır medeniyetler seviyesine ulaşma ülküsünün en önemli adımlarından biridir.
17 Şubat 1926 tarihinde Medeni Kanun Tasarısı Meclis'te görüşülmeye başlandığında dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey söz alarak, Medeni Kanun'un en önemli kısmının özellikle aile teşkilatı, kuruluşu, miras ve ayni hakların oluşturduğunu söyleyerek, sözlerini “Türk tarihinin, bendenizin anlayışına göre, en hazin siması Türk Kadını'dır. Yeni tasarının aile teşkilatı ve miras hükümleri şimdiye kadar istenildiği zaman kolundan tutularak bir eser gibi yerden yere vurulan fakat bizzat hanım olan Türk kadınını olduğu mevki-i ihtirama getireceksiniz” diyerek sonlandırmıştır.
Medeni Kanun'un kabulü, başta kadınların toplumdaki konumu, yaşantısı ve hakları ile ilgili önemli devrimlerin başlangıcı olmuştur. Laiklik ilkesi Anayasa'mızda dahi 1937 yılında ifade edilmişken, Türk Medeni Kanunu laiklikle birlikte, kadın erkek eşitliğini, kadın ve erkeğin özgür, eşit yurttaş olduğunu, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ilkelerini hukukumuza yerleştirmiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun kabulü ile sosyal alanda eşitlik anlayışının temeli atılmış ve kadınlar o zamana kadar sahip olmadıkları haklara kavuşmuştur. Kadın-erkek eşitliği yasalarla korunmuş, evlilikte resmi nikah ve erkekler için tek eşlilik zorunlu hale getirilmiştir. Kadınların istedikleri meslekleri yapabilmelerinin önü açılmış, miras ve boşanma konularında erkeklere tanınan haklara sahip olmuş ve mahkemelerde tanıklık yapabilme hakkı tanınmıştır. Türk Medeni Kanunu'nun kabulü eşitlik ve özgürlük yolunda atılan en önemli adım ve uygarlığın anıtıdır.
Ayrıca Türk Medeni Kanunu hukuk düzenine geçişin belgesi olmakla birlikte Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren yasal düzenlemelerin de önünü açmıştır. Bu sebeple de Medeni Kanunun kabulü Cumhuriyet tarihimizde kadının erkekle eşit bir yurttaş olması yönünde yaşanan en önemli gelişmedir.
Cumhuriyet tarihimizin hukuk alanındaki en büyük devrimi olan Medeni Kanun, şüphesiz ki yürürlüğe girdiği günden bu yana milyonlarca kadının hayatını ve bir ülkenin yapısını değiştirerek ülkemizin uygar bir hukuk devleti olmasını sağlamıştır.
Türk Medeni Kanunu sayesinde kadınlar toplumda özgür bireyler olarak yer alabilseler de; kanun, kadını engelleyen, baskı altında tutan, yok sayan, yetersizlik yükleyen gerici zihniyetin odak noktası olarak dolaylı ve direkt saldırılara maruz kalmakta ve kanunun özüne, ruhuna aykırı değişiklikler yapılması gündeme getirilerek içi boşaltılmaya çalışılmaktadır.
Ancak Medeni Kanun'un kabulünün üzerinden geçen 97 yılda kadına karşı şiddetin, çocuk yaşta evliliklerin önlenmesi, kadın erkek eşitliğinin tam anlamıyla gerçekleştirilmesi ve bu yolda devlet politikalarının uygulanması gerekirken kadının insan haklarına yönelik saldırıların arttığını, kadına şiddetin önünü açan söylem ve düzenlemelerin arttığını büyük bir endişe ile gözlemlemekteyiz.
Medeni kanun ile kazanılmış hakların geliştirilmesi bir yana, mevcut haklarımızın kullanılmasının da önüne geçilmektedir. Hatta Medeni Kanunun yok sayılmasına yol açacak düzenleme ve uygulamalarla karşı karşıya kalmaktayız.
Kadınların gerek uluslararası sözleşmeler ve gerekse iç hukukumuz gereği “eşit birey” olduğu gerçeğinin yok sayıldığını, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin adeta tırmanışa geçtiğini, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığını üzülerek gözlüyoruz.
Ne yazık ki kadınların insan haklarını koruma altına alan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı alınmıştır ve Türk Medeni Kanunu'yla ve 6284 sayılı yasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan kadın hakları kazanımlarını ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılacağı sürekli gündemde tutulmaktadır. Nafaka hususunda kadının insan haklarına aykırı açıklamalar yapılmakta, laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşılmakta, toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı açıklamalar desteklenmektedir. Kadını özgür birey olarak görmeyen, kadının haklarını ve insanca yaşamını sınırlandıran zihniyetin oluşmasına yol açan politik uygulamalar ve başka nedenlerle, Türk Medeni Kanunu ile uygar bir hukuk devleti olma yönünde atılmış olan adım ve kazanımlar baltalanmaktadır. Kadınların günümüze kadar kazanmış olduğu hakları gasp edilmekte ve kadınların şiddete maruz bırakılmasının önü açılmaktadır.
Kanunun laik uygulamaları ve hukuk birliğini gözeten yapısının delinmesi süreci 2017 yılında Nüfus Kanunu'nda yapılan değişiklikle “müftülere nikah yetkisi verilmesi” ile hız kazanmıştır. Gerçeğe aykırı beyanlarla toplum yanıltılarak kaldırılması yönünde kirli bir kampanya yürütülmüştür. Saldırı, son olarak geçtiğimiz yıl İstanbul Sözleşmesi'nin hedef alınmasıyla Medeni Kanun tarafından verilen hakların kaldırılması söylemlerine kadar varmıştır. Kadına karşı şiddetin, aile içi şiddetin ve toplumsal şiddetin giderek arttığı ülkemizde İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmek, şu ana kadar yapılan tüm çalışmaları hiçe sayarak, “şiddete geçit vermek” demektir. İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmek mümkün değildir.
Uygar bir devlet ve toplumun refahı için, Türk Medeni Kanunu, 6284 sayılı Kanun, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan kadın haklarının tüm kurum ve kuruluşlarla eksiksiz uygulanması, aile hukuku ve kadına karşı şiddet alanlarında uzlaşma ve arabuluculuk uygulamalarının kabul edilmemesi, nafaka konusunda yasal bir değişiklik yapılmaması ve İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden yürürlüğe alınması gerekmektedir. Bununla birlikte yasalar yapılırken ve uygulanırken, devlet barolar ile istişare halinde olmalıdır. Eğitim sisteminden, yazılı ve görsel medyada kullanılan dile, televizyon dizilerinden, kadının istihdamına kadar her alanda, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadele etmek devletin temel politikası haline gelmelidir. Yetkililerin sorunlara dair uzun soluklu ve kalıcı politikalar üretmesi, mevcut kanun ve düzenlemelerin uygulanması gerekliliğini kabul etmesi ve bu yönde azami çabayı göstermesi gerekmektedir. Mevcut uygulamalara ve sahip olduğumuz haklara yönelik saldırılar, kanunların özüne aykırı değişiklikler, hatalı politikalar toplum olarak gelişmemizi yavaşlatmaktadır.
Türk Medeni Kanunu'nun kabulünün yıldönümünde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi, kadınların eşit birey olarak haklarının korunması ve kazanılmış haklarımıza sahip çıkılması için siyasi iktidarı, ilgili kurum, kuruluşları ve toplumdaki her bir bireyi sosyal eşitlik ilkesinin gerekliliklerini yerine getirmek için göreve ve duyarlılığa davet ediyoruz.
Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilişinin 97. yılını kutluyor; Bursa Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak, Cumhuriyetle birlikte günümüze kadar elde ettiğimiz kazanımları korumaya, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için cinsiyetçi zihniyetle mücadele etmeye, toplumun her alanında kadınların eşit haklara sahip olması ve kadının insan haklarının sağlanması yönündeki mücadelemizi sürdüreceğimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Bursa Barosu Kadın Hakları Merkezi